29 Eylül 2011 Perşembe

Organik Anne

Sağlıklı yaşam sevgisi bana annemden geçti. Küçüklüğümden beri evimizde börek, kek, kızartma, tatlı, kola, meşrubat yerine sebze yemekleri, beyaz et ve zeytinyağlılar oldu. Otlamaya bayılım :))Ve böyle yaşamayı gerçekten çok seviyorum.
Aynı şekilde kullandığım kozmetik ürünlerinin de doğal olmasına dikkat ediyorum. Hamile bir anne olarak neler kullandığımı paylaşmak istedim...

Kızım için doğduğundan beri Baby Burt's bees ürünlerini kullanıyorum. Hassas ve atopik cildini hiç rahatsız etmedi. Şampuanı, bebek yağı ve losyonu harika. Tek kötü yanı Amerika'da satılıyor. Fiyatları çok uygun. Gidenlere ısmarlayın derim.

Yine kızım için karışan tatlı lülelerini açmaya yardımcı Trukid cool conditioner kullaniyorum. Organik ürün, eczanelerde var.

Ve onun minik süt dişleri için diş macunu olarak nenedent kullanıyoruz. (Tabii o market raflarında üzerinde çizgi film kahramanları olan diş macunlarina yapışıyor)

Ayrıca her derde deva bitki özlü Arnica kremimiz var. Çarpmalar, morluklar, şişlikler için birebir. Ve neosporin.. organik bir madde değil ama böcek sokması, kesilme gibi acil müdaheleler için antibiyotikli krem. Acıyı da azalttığı için minikleriniz için çok lazım.

Kendim için ise içinde korkunç madde sodium laureth sulfat olmayan organix marka şampuan ve saç kremi kullaniyorum.

Ayni markanın saçlari güçlendiren ve dökülmeyi önleyen Moroccan Argan oil serisini şiddetle tavsiye ederim. Bende mucizeler yarattı diyebilirim :))

Onun dışında kendiniz ve bebeğiniz için Bella B. , Earth Mama-Angel Baby ürünlerini kullanabilirsiniz.
İnsan sağlıgına en zararlı maddelerden biri şampuan ve diş macunlarına çok köpürmesi için konan madde. Unutmayın ne kadar fazla köpük, o kadar kanser!!!
Hepimize sağlıklı, güzel günler dilerim :))

28 Eylül 2011 Çarşamba

Hamilelik Güncesi (31. Hafta)

31. Haftam da geçti gitti, bu haftaya uykusuz geceler damgasini vurdu malesef. Gece 4 defa tuvalete gitmek yetmezmis gibi bir de 5 gibi uyanip bir daha uykuya dalamamak beni öldürdü. Bari bebek gelmeden uykuya hasret kalmasaydim :((( Sabahlari da 7 buçukta başlayan okul koşturmaları üzerine tuz biber oluyor. Yorgunum dostlarım yorguuuuunnnn!!!
Bu hafta canım doktoruma gittim. Benim bebek aşığı, cool doktorum. Ayni benim gibi telaşsız, rahat, pozitif. Herşeyin çok iyi olduğunu müjdeledi ( Maşallah demeyi unutmayalım ) ve Alya'nın 2100 grama ulaştığını söyledi.
35. haftaya girerken tekrar ziyaretimiz var. Yolun sonu gitgide yaklaşıyor.... :)))

21 Eylül 2011 Çarşamba

MeloDRAM Kraliçesi

Bence ağır melodramlarda başrol
kadın oyuncuları hamilelerden seçilmeli :) İlk haftalarda karın da belli olmuyor zaten, kimse anlamaz. Sonraki bölümlerde de evin umarsız küçük beyi tarafından hamile bırakılır. Göbeği saklamaya da gerek kalmaz.
Ah şu hormonlar, benim gibi sert duruşlu, ağlamayı çocukluğundan beri sevmeyen insan evladını nasıl da sümüklü böceğe çevirebiliyor anlayamadım gitti. Tamam kalbimiz de taş değildir, duygusalımdır, kalbim sıcacıktır, sevgi doludur, yufka yürekliyimdir ama ağlamayı da sevmem
işte!!
Peki ya şimdi? En aptal dizi, en gereksiz şarkı, en komik kavuşma- sarılma- ağlama sahneleri, sokaktaki zayıf kediler, aç köpecikler, haberlerdeki, gazetedeki hasta çocuklar, fakir insanlar, yaşlılar beni deli gibi ağlatabiliyor. Ve sonra nasıl da oluyor bu kadar minik bir şeye ağlayabiliyorum diye ağlıyorum, dipsiz kuyu gibi yani.
Alınganım, ağlamaklıyım, sulugözüm. Hatta iki hamile bir olunca gözyaşları sel olur Müge-özlü-sözünü, canım arkadaşım Ceyda' yla sezeryan olacağı bir önceki gün buluşup ayrılırken, iki hamiş birbirimize sarılıp dakikalarca hıçkırarak ağlayıp tasdiklemiştik ;(( Off off.
Bütün muhtaç bebeklere, çocuklara, hatta hayvanlara annelik yapmak istiyorum şu an.
Gözyaşım gözümün kenarında hazır olda bekliyor, herkesin haberi ola.

Hamilelik Güncesi (30. Hafta)

Ohhh sonunda 30'lu haftalara adım attım. 29. Haftadan beri hayatımda cok büyük değişiklik olmadı, ama gerçekten uzun süre ayakta kalmak, yürümek belimi mahvediyor.
Bu hafta Eylül'cüğümün okulu tamamen açıldı ve sabah erkenden koşuşturmayla başlayan günlük maceramız, onu okula bırakma, eve dönmeden saatlerce çıkmasını beklemek ve akşam pestile dönmeyle sona eriyordu. Neyse ki 1 hafta sonra servise gitmek istedi Lülüş ve ben de bütün gün sokaklarda dolanmaktan kurtuldum.
Bebişime gelince, sanırım kendisi hayatından memnun, hala çok fazla hareketli, ve çok fazla hıçkırıklı :) Henüz çok büyük olmadığı içn hareketleri canımı yakmıyor, deneyimli anneler son haftalardaki vuruşların ne olduğunu çok iyi bilirler :) Dayak yememe birkaç hafta daha var...
Beslenmeme dikkatim had safhada, az ama öz besleniyorum, yarım kilo almışımdır 2 haftada. Bol bol yumurta, peynir, et, tavuk, balık yiyorum. Canım çok çektiği için şeftali, kırmızı erik, bol yeşillik özellikle nar ekşli cevizli semizotu salatası yiyorum sık sık. Kahvaltıda mutlaka yeşil biber ve domates tüketiyorum. Pilav, şekerli gıdalar, makarna, yağlı yiyecekler, şekerli meyveler ara sıra dışında yemiyorum. İlk aylarda aldığım gereksiz kiloları malesef çok dikkatli olarak dengede tutmam gerekiyor.
Ben hamileliği asla her şeyi yiyebileceğim, sınırsız besin alma özgürlüğümün olduğu bir süreç olarak görmüyorum. Hayatta her zaman olduğu gibi dengeli ve sağlıklı ve dikkatli beslenmek lazım, çünkü vücudumuzu ve sağlığımızı sokakta bulmadık...

9 Eylül 2011 Cuma

Hamilelik Güncesi (29. Hafta)

29. Haftam da geride kaldı. Bu hafta en büyük gelişimi gösteren bel ağrım oldu. Belki çok ayakta kaldığım, oradan oraya koşuşturduğum için fazlasıyla bel ağrısı çekiyorum. Okulumuz açıldığı için bayağı yoğun bir hafta oldu. Sabahın erken saatlerinde sokaklara döküldük ve Eylül' ü beklerken fazla ayakta kaldığım için dinlenmeye fırsat bulamadım.
Onun dışında keyfim yerinde. Alya hala çok hareketli, en keyif aldığım şey sırt üstü uzanıp karnımı seyretmek. Çok sık hıçkırıyor, üzülüyorum o zaman çünkü ben hıçkırmayı hiç sevmem :)
Hafta başında doktor kontrolümüz vardı. Alya bebek çok çok iyi maşallah. Ayrıca başından beri büyük bir bebek olarak gidiyor. 1500 gr'ın üzerinde olmuş. Tonton kızım benim. Ama ne yapsa benim çok büyük olmayan karnımdan 3500 gr'ın üzerinde bir bebek çıkamaz sanırım. Zaten önemli olan da kilo değil sağlık.
Benim de kan-idrar tahlillerim iyi çıktı. Kan aldırmaktan nefret eden bendenizin sadece son haftalarda anestezi testleri için kolu delinecek o kadar, sonra bittiiii:)))
Artık bu haftadan sonra Alya'nın bütün ihtiyaçlarını yavaş yavaş tamamlamam gerekiyor. Bu ay sonunda odası bitmiş olacak. Mobilyaları yerleşmeden önce odası boyanacak, ablasının güzel bebeklik kıyafetleri seçilecek, eksikler alınacak. Bunun için anneanneciğin Bodrum tatilinden dönmesini dört gözle bekliyoruz. Zaten Eylül'cüğümle gezenti anneanemizle dedemizi çok özledik. Gelsinler artık!

7 Eylül 2011 Çarşamba

Yeni Okulumuz

Dün yeni okulumuzda ilk günümüzdü. Eylül 3 yaşında yarım gün olarak başladığı okul macerasına, geçen sene tam gün sorunsuz olarak devam etti. 2 defasında da başka okullara gitti, ve bu onun 3. ama sanırım liseye kadar son okulu olacak. Tabii memnun kalırsak :) Bu okulun aksine diğer okulları küçük birer villada 3-5 sınıflı butik tarzında ana okullarıydı. İkisini de çok ama çok sevmiştik. Fakat bu okulumuz seneye ilkokula geçiş yapacağından aynı kampüs içinde farklı binada diğer okullarına nazaran kocaman sayılabilecek bir anaokulu.


Bana yabancı bir okul değil çünkü ilkokul 1 den, lise mezuniyetime kadar okuduğum okul. Bu yönden çok duygulanıyorum kızımı götürdüğüm zaman...
 



Yeni okula başlamak ilk zamanlarda çok stresli bir iş oluyor, yaşa göre alışma süresi değişiyor. 3 yaşında yaklaşık 15 gün kadar zorluk çekmiştim, kapıda sürünmüştüm. Eylül' cüğümün ağlamalarını hala unutamam.Çok zordu, çoook. O içerde ben dışarda ağlıyorduk. 4 yaşında başlarken sadece 3-5 gün sürdü,onunla içeri sınıfa girmemi istedi bir hafta boyunca. Yaklaşık yarım saat beni yanında gördükten sonra bir şekilde sıvışıp dışarı kaçıyordum. Ama bir haftanın sonunda alışmıştı. Bu okulda bunlardan korktuğum için geçen seneden beri her fırsatta 5 yaşında yeni okula başlayacağını ona anlatıp durdum. Artık beynine kazılmıştı çocuğun 5 yaş okulu.





Dünkü ilk günümüz sınıfa el ele girerek başladı. Öğretmenimiz bizi karşıladı, sonrasında ise beraber çeşitli faaliyetler yaptık. Eylül tabii ki biraz çekingen, benim gitmemi istemedi, kolumun altından pek ayrılmak istemedi. Sonra dışarı çıktık ve saatlerce o bahçe senin bu bahçe benim kenarda köşede ne varsa keşfettik. Bir sürü de arkadaş edindik.





Bugün ise okula giderken her ne kadar "Anne sen bugün git, ben yalnız kalacağım sınıfta" dese de, sınıfa girince yine kolumun altına saklandı, sınıfta yaptıkları masa başı faaliyetine katılmak istemedi. 5 dakika sonra biraz daha açılıp olaylara uzaktaki masadan da olsa katıldı.




Sonra tekrar kurtarıcımız bahçeye çıktık ve bahçede sınıftaki arkadaşlarıyla doyasıya oynadı.






Bu hafta boyunca sınıfta çocukları her gün ayrı 5 kişilik gruplar halinde tanıştırıyorlar.. Her gün yeni 5 kişi. En son Cuma günü bütün sınıf toplanacak. Bakalım asıl önemli gün olan Pazartesi ne yapacağız? Pazartesi gerçek anlamda okulumuz açılacak ve sanırım biraz zorlu bir hafta olacak :(((

6 Eylül 2011 Salı

Prensesin Partisi

Eylül için yaptığımız parti sonunda geldi de geçti bile. Heyecanla 4 yaş partisinden beri bu partiyi bekleyip duruyordu. Doğum günü partileri onun için hayattaki en büyük eğlence :)


Çok kalabalık değildik ama bu doğum günümüzde 29 haftalık hamiş olduğum için biraz yoruldum açıkçası. Bir gün önce Eylül ile son alışverişlerimizi tamamladık. Pasta malzemecisinden şeker hamuru, gıda boyası ve kalıp alıp akşam Lülüş'le çeşitli kurabiyeler yaptık, biraz eğlendik biraz yorulduk. Uzun bir süre kurabiye yapar mıyım bilemem. Ya acemi olduğumdan ya da hamile olduğumdan kurabiye yapma işi beni mahvetti :)



      
Ertesi gün de son ikramları, masaları, dekoru hazırladık ve misafirlerimizi beklemeye koyulduk.




Anne-babalar, 1 minicik erkeğimiz, 1 koca oğlumuz ve bütün kızlar tek tek toplandı, Sinderella ablamız geldi ve parti başladı. Kızlar çok eğlendiler çünkü abla onların yüzlerini boyadı, çeşit çeşit oyunlar oynattı, dans ettirdi, yarışlar yaptırdı.
 










Sonra ise pastamız kesildi ve parti kızları elleriyle pastayı yemeye koyuldular. Pastanın ardından benim favorim olan pinyata patlatma oyunu oynandı ve içinden saçılan şekerlemeler kızlar tarafından tek tek yerlerden itinayla toplandı :) 








Oradan oraya uçuşan, zıp zıp dans edip, çığlıklar atan ekip için artık parti bitmek üzereydi. Ve birkaç saat sonra bütün prensesler evlerinin yolunu tutup güzellik uykusuna daldılar.



İşte bir yaşı da böylece geride bıraktık. Kızımı ve arkadaşlarını çok seviyorum. Umarım hayat boyu hep elele olurlar...

1 Eylül 2011 Perşembe

Hamilelik Güncesi (28. hafta)

   7. ay da geride kalmak üzere, artık 28 haftalık bir bebek var göbüşümün içerisinde. Elleri, kolları bacakları hiç durmuyor, minik dizlerini, dirseklerini çok iyi hissedebiliyorum. Günün büyük bir kısmını hareket ederek, dönerek geçiriyor. O hareket ettikçe karnım da sağa sola, aşağı yukarı yamulup duruyor. 
   Detaylı ultrasonumuzu çeken Prof. Dr. Atıl Yüksel sırt üstü yatmanın hiçbir sakıncası yok dedi ama ben yine de geceleri en çok sol sonra da sağ yanıma yatmaya çalışıyorum. Ama sanırım Alya bundan nefret ediyor. Ne zaman ben yana dönsem birden sıçramaya, hoplamaya başlıyor. 
   Bu hafta itibariyle 10 kilo almış bulunuyorum. Her ne kadar sebep çok güzel de olsa kilo almak beni üzüyor. Daha az kilo almak mümkündü, malesef  beceremedim. 2 hafta boyunca kilom sabit kalıp bir anda artış gösterebiliyor. Karnım koskocaman bir balon gibi şiş. Akşama doğru karnım gazla beraber iyice genleşiyor ve neredeyse iki katına çıkıyor. Sabahları kalktığımda yarı yarıya bir göbekle uyanıyorum. Bağırsak tembelliğim de tam gaz devam. 3-4 günü bulabiliyor malesef.
   Geceleri yaptığım tuvalet ziyareti birazcık hayatımı kabusa çeviriyor. Yat-kalk serseme dönüyorum. Bu hamileliğimde çok erken başladı, 4. ayın başında, halbuki Eylül de 8. ayda geceleri sık sık kalkmaya başlamıştım.
   Geçen haftadan beri belim ayakta kalınca ağrımaya başladı, ayaklarım ve bacaklarım arada şişiyor. Gün içinde 20 dakika da olsa uzanmak çok iyi geliyor. Dün yaptığımız uzun hayvanat bahçesi yürüyüşünden ve sonraki Bauhaus turundan sonra bugün kalçamda korkunç bir ağrıyla uyandım. Bütün gün yatmak zorunda kaldım. Sanırım bel fıtığım hortladı.
   İştahımda anormallik yok, sık sık yemem gerekmiyor, ama acıkınca yemezsem midem bulanıyor. Ama olsun, Allah'a şükürler olsun, ben yine de mutluyum, mutluyummm, mutluyummmmmm.. Kızıma kavuşmak için sabırsızlanıyorum. Bu hafta onu göreceğiz. Bakalım kaç kilo olmuş??
   

Hamilelik Güncesi (20-28 hafta arası)

   Sonunda mide bulantım çok azaldı. Sisler perdesi aralandı ve yüzüm gülmeye başladı. 4. ayın sonunda 10. evlilik yıldönümüzde harika bir Fransa tatili yaptık, balayımızdan daha güzel geçti. 4 gün boyunca yürüdük de yürüdük, sanki hamile olan ben değildim, ayaklarıma kara sular indi ama ben çok mutluydum :)
   Karnım belirginleşti, ama dışarıdan tanımayan kimse hamile olduğumu fark etmiyordu. Artık kusmuyordum ve hamileliğin balayı denilen 2. trimester a girmiştim. Allah'a şükür hiçbir şikayetim yoktu. Tek kötü şey gereksiz kilo almıştım. 5 ayda 6 kilo almıştım, çünkü midem bulandıkça onu bastırma içgüdüsüyle hep peynir, ekmek, galeta gibi yiyecekler yemek zorunda kaldım.
   21. haftama kadar sadece çok yürüyünce hafif ağrıyan bacaklarım ve gecede en az 3 defa tuvalet için kalkmam dışında hiçbir sorunum olmadı. İlk hamileliğimde yaşadığım korkunç acı veren gece bacak krampları belki bu sefer elimde sopayla beklediğim için gelmedi :) Ne kadar da şanslıydım, bir yandan daha zor, bir yandan da daha kolay geçiyordu 2. hamilelik. Bebişim çok ama çok hareketliydi. Benim de en sevdiğim şey yatıp onun hareketlerini dinlemek oluyordu.
   22. haftamda annemlerin yanına Bodrum' a 10 günlük bir tatile gittim ama ilk defa hayatımdan Bodrum'dan nefret ettim. O kadar sıcaktı ki, gündüzleri 42 dereceye çıkan sıcaklık beni mahvetti. Bacaklarım şişti, geceleri uyuyamadım. Bebek biranda  mesaneme çok baskı yapmaya başladı, acıyla karışık büyük rahatsızlık veriyordu. İstanbul' a dönünce rahatladım, burası da çok sıcaktı ama Bodrum gibi değildi.
   23. haftada detaylı ultrasona girdik, biraz stres olmuştum ama sonra herşeyin yolunda gittiğini öğrendik ve çok mutlu olduk. Ondan 2 gün sonra da minik kızımızın adını Alya koyduk.
   25. haftada kendi doktorumu ziyarete gittik, şeker testi yaptık, sorun çıkmadı. Alya 1050 gr. olmuş. Çok hızlı geçen bir Ağustos yaşadım. Ve bir baktım ki 28. hafta gelmiş.

Hamilelik Güncesi (1-20 hafta arası)

   Malesef  blog yazmaya geç başladığım için haftalık serüvenimi yazmakta da geç kalmış oldum. O yüzden 28. haftama kadar olan kısmı bir yazıda özetlemek istedim.

   İstenen ve planlanan bir bebeğin, biraz şaşırtıcı bir biçimde erken bir zamanda gelmesi bizi çok sevindirdi. Onu istiyorduk, artık zamanı gelmişti, karar  verilmişti bir kere. Ama birden yükselmeye başlayan hormon seviyemin cilvesiyle 6. hafta civarı, "Sanırım ben tekrar anne olmaya, tam rahatlamaya başlamışken tekrar uykusuzluğa, yorgunluğa hazır değilim" demeye başladım. Mutsuzdum, midem korkunç bir biçimde bulanıyordu ve kasıklarımda regl ağrısının 10 kat şiddetlisi ağrılar vardı. İlaç da alamadığım için ağrılar ve hormonlar yüzünden akşamları bir köşede kıvrılmış kedicikler gibi gözyaşı döküyordum. Tolga da zavallı beni nasıl teselli edeceğini bilemiyordu.
   Acaba Eylül'e kötülük mü yapmıştık? Acaba bir çocuğa daha nasıl annelik yapabilecektim? Akıl sağlığım yerinde kalabilecek miydi? gibi yüzlerce soru vardı aklımda. Neyse ki yaklaşık bir-iki hafta sürdü hamileliğe  psikolojik olarak alışmam. O kolay oldu, bebeğimi kabullendim. Ama asıl zor olan fiziksel olarak alışmak oldu.       Hatta çok zor oldu, o kadar çok mide bulantısı çektim ki, sadece bunu yaşayanlar bilebilirler. Mide bulantımın yanında hiçbirşey beni etkileyemiyordu, karın ağrılarım, korkunç gaz sancılarım bile vız geliyordu.
   Kokulardan nefret ediyordum, keşke bir burnum olmasaydı. Çocuğumun kokusu, kocamın kokusu bile ağır geliyordu bana. Doktorum metpamid verdi, işe yaramadı. Ağzım litrelerce tükürük üretiyordu, paslı demir yalamışım gibi korkunç bir tad vardı. Eti Formun mısır-pirinç patlağı biraz olsun iyi geliyordu. Her saniye kusmanın eşiğinde dolaşmak hayatı gerçekten zindan etti bana. Bazı geceler boğazım ağrıyana kadar çıkarttım. (Ve malesef ilk hamileliğimin aksine bu 5. aya kadar sürdü.)
  14. hafta doktorum bebeğin büyük ihtimalle kız olacağını söyledi. Elbette ki babası bir de oğlu olsun istemesine rağmen kızımızın bir "KIZKARDEŞİ" olacağı için çok sevindik.
   2. meleğimin hareketlerini ise yine erken hissettim. 16. haftamda karnımda fingir fingir oynayan minicik bir kız vardı.
   Yiyeceklere gelince asla kızartma, ağır, yağlı yiyecekler yiyemedim. Her sabah mutlaka yumurta yedim. Bol peynir, tost, et, tavuk ve avokadolu salata yedim. Nedense durmadan greyfurt yiyordum. Geceleri bir anda mutfağa kendimi zor atıp greyfurt kesmeye başlıyordum. Kilolarca yemişimdir. Hatta sonradan öğrendim greyfurt çok iyi bir folik asit kaynağıymış. Ilk aylar için çok gerekli folik asiti de herhalde vitamin dışında greyfurttan sağlamışımdır :) Zaten sonra dayanamayıp doktorumun da izniyle bulantımı arttıran demir hapı ve elevit denilen baş belasını da bıraktım. 6.aya kadar kullanmadım.
   

İyi ki Doğdun Melek

5 yıl önce tam bugün şu anda bilgisayarımın gösterdiği saatte kavuştuk kızımıza. Mutlu, heyecanlı, biraz korku dolu, yağmurlu bir 1 Eylül öğleden sonrası. Bütün sevdiklerim yanımda, ailem, dostlarım, sarılarak gittik ameliyathaneye. Ve babasıyla beraber şahit olduk o unutulmaz ana. Bir insanın hayat boyu görüp tadabileceği bence en "eşsiz" ana. Bize ait olan en değerli varlıkla ilk tanışmamız, doktorum Melih Gündüz'ün minik Eylül' ümüzü karnımdan çıkarır çıkarmaz " Merhaba anneeeee" diye bize göstermesiyle oldu.
Belki çabuk geçiyor ama kolay büyümüyorlar. Artık eski fotoğraflarımdaki dinç bakışlarım yok ama 5 yaşında, sevgi dolu, akıl küpü, bizimle herşeyi konuşabilen, dışa dönük, hareketli mi hareketli, yerinde oturamayan bir meleğimiz var.
İyi ki de var... Meğer o yokken ne tuzsuzmuş hayat, ne tatsızmış. Ne yaparmışız ki biz? Neyi bu kadar severmişiz?
Canım kızım, sen hep pırıl pırıl ışık saç etrafına, hep böyle neşeli ol, o kadar neşe dolusun ki, hayat boyu gülsün gözlerinin taaa içi. Kızıyorum sana çoğu zaman kıpır kıpırsın, bıcır bıcırsın, beni yoruyorsun diye. Ama enerjin, hayat sevgin hiç bitmesin, sağlıkla, mutlulukla ışılda hep.
SEN bizim en kıymetlimizsin, birtanecik kelebeğimizsin. Güzel yaşlara, hep beraber...