17 Aralık 2011 Cumartesi

Hiç Büyümeyin Ístiyorum...

Zaman dursun istiyorum bazen... Hiç akmasin...Uykuya hasretim dibine kadar... Özgürlüge hasretim, sorumsuzluga hasretim...Ama olsun, zaman dursun, hep 5 yasinda, hep bebek kalin istiyorum bazen. Büyümeyin hic... Kasikla kosturalim pesinizden, gunde 500 defa "hadi" diyelim arkanizdan, bikalim, usanalim, bazen çekip gitmek isteyelim buralardan, ama yine de siz hic buyumeyin istiyorum bazen... Hep koynumuzda yatin, minicik elleriniz olsun hep avuclarimizin icinde... Biliyorum o kadar cok ozleyecegim ki mis bebek kokunuzu, o yuzden zaman dursun istiyorum bazen.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Bir Meleğin Doğum Hikayesi

Bloguma yazmayali tam 1 ay oldu. Cok yoğun, çok uykusuz, çok yorgun bir 1 ay... Daha önce de bunun gibi 1 ay yaşamiştim, ama bu seferki çok farkli oldu... Hem de taa en başından, ilk günden itibaren...

Tarih 11.11.2011
2. Defa epidural sezeryanla bebeğime kavuşacağım gün. Gayet rahat, heyecansız bir gecenin ardindan, sanki gezmeye gider gibi Tolga ve Eylül ile aheste aheste toparlanıp öğlen meleğimize kavuşacagımız Acıbadem Maslak'a doğru yola çıktık. Elimizde hastane için süslemeler, kurabiyeler, şekerler, bavullar, yiyecekler.. Sanki 1 aylığına ıssız bir adaya taşınırcasina 4 kişi 4 seferde arabadan odaya aktarabildi eşyalarımızı.
Odaya yerlestigimiz zaman butun sevdiklerim de yavas yavas geldi. Yanimda olabilen can dostlarim, ailem. Bana yeme-içme yasak olmasina rağmen kahvemi yudumlamaktan eksik kalmayarak sohbet, muhabbet eşliğinde odayı süsledik, fotograflar cektik. O kadar rahat ve mutluydum ki, sanki biraz sonra ben ameliyata girmeyecektim. Ama o rahatliğim hemsirem gelip, "Müge Hanım, artik hasta önlüğümüzü giymenin ve damar yolu acmanin vakti geldi" diyene kadar. Zaman bir anda hızla akmaya başladı ve 9 aylık bekleyişim bitmişti. Çok az kalmıştı kızımı koklamaya.Dakikalarca süren fotoğraf ve öpüşüp vedalaşma seanslarından sonra kendimi yatağıma yatmış herkese el sallarken buldum, ağlamak istiyordum bağıra çağıra ama yutkundum. Fırtına öncesi sessizlikmiş halbuki bu. Tolga yanıbaşımda gidiyorduk işte. Ona dezenfektasyon işlemleri yapılacağı için beni yanlız ameliyathaneye aldilar. O soğuk odayi, onlarca maskeli ve önlüklü doktoru, yan yana masaya dizilmiş onca ameliyat aletini görünce bir anda korkmaya başladım. Hem de nasıl korkmak. Anestezi uzmanim daha önce epidural iğnesi olduğum için kolaylıkla iğneyi yapacağını zannetmişti. Ama nafile, korkumdan zangır zangır titriyordum, iğneyi yapması için sabit durmam gerekiyordu, yaklaşık 20 dakika boyunca beni sakinleştirmeye çalıştılar. Yastıklar verdiler sarıldim, İmkansız, titremem ve korkum geçmiyordu. İlk doğumumda hissettiğim çekiştirmeleri, bastırmaları yine yaşayacagim, canim yanacak diye o kadar korkuyordum ki...Zavallı adam hangi ara iğneyi yaptı bilmiyorum ama sonunda epiduralim takilabilmişti. Ve uyuşmaya başlamıştım. Ameliyat masasina alindim, doktorum ve Tolgacim yanima geldi, ve onlari gorunce tam 2 bucuk saat boyunca akmaya devam edecek olan gözyaşlarim akmaya başladi. Sel oldu, yağmur oldu gözyaşlarım. Hem ağlıyor, hem de dakikada belki 30 defa "korkuyorum korkuyorum" diye sayıklıyordum. Tolga o kadar stres oldu ki benim halimden, bebegimiz dogduktan 1 dakika sonrasina kadar dayanabildi, sonra bayiliyordu az kalsin. Ve sonunda hastabakıcısından, hemşiresine kadar herkes saçlarımı okşaya okşaya "ağlama, korkma" tesellileriyle hiç bir şekilde canım yanmadan, dünyanın en acısız, ağrısız doğumuyla, dünyanın en eşsiz anına Allah'ıma şükürler olsun ki 2. Kere şahit oldum. Bebeğimizi gördüğümüz, kokladığımız ilk an yine muhteşem, yine anlatılamaz, yine bu dünyaya ait olamayacak kadar mucizevi, bin defa da yaşansa aynı tarifsiz duyguları hissettirecek kadar güzeldi. Bu sefer de "çok tatlı" diye ağlamaya devam ettim. Başından beri o kadar çok ağladım ki, gözyaşlarım nasıl kurumadı bilmiyorum. Sonra onu temizlemek için göturdüler, Tolga da fenalaştığı için dışarı çıkmak zorunda kaldı. Bu sefer de "yalnız kaldım" diye ağlıyordum :) Anestezi uzmanı bile sarılıp, elimi tutuyordu. Odaya her giren çıkan bir kez elimi tutup, saçımı okşuyordu. Sonra sanırım beni uyutmayı uygun gördüler ve sonunda koluma yapılan koca bir iğne beni huzura kavuşturdu... Ama sadece Uyanma odasinda geçirdiğim 45 dakika kadarlığına :) Hayal meyal hatırladığım uyanma odasında yarı uyanik yari baygin kurbanlık koyun gibi etrafı seyrederken, odama alınma vaktim gelmişti. Odama götürülürken beni orada bekleyen sevdiklerimi görünce gözyaşlarım tekrar akmaya başladı. Bu sefer de " bebeğim nerede" ve "onu bana hiç göstermediler" şikayetleriyle Alya bağrıma getirilene kadar devam etti...Onu bu dünyada ikinci kez kokladığım an, artık ağlamıyordum. Sadece çok ama çok mutluydum. Bitmişti işte, sonunda karnımdan çıkıp göğsüme konmuştu minik, minicik kelebeğim. Mis kokulu meleğim...
İlk doğumumdaki yaşadığım ağrılı süreç, yanımdaki kalabalıktan sıkılma, şaşkınlık, emzirmeyi bilmemenin vermiş olduğu endişe, deneyimsiz anneye birseyler öğretmeye çalışan hemşireler,hiçbiri ama hiçbiri yoktu bu sefer. Sadece mutluluk, mutluluk, mutluluk vardi. Sadece o ve ben vardık.

Bana göre,
İKİNCİ DEFA ANNE OLMAK, SEVGİNİN KATMERLENMESi DEMEKMİŞ.
BİR KADININ KALBiNiN YÜZÖLÇÜMÜ OLMADIĞININ KANITIYMIŞ.