17 Aralık 2011 Cumartesi

Hiç Büyümeyin Ístiyorum...

Zaman dursun istiyorum bazen... Hiç akmasin...Uykuya hasretim dibine kadar... Özgürlüge hasretim, sorumsuzluga hasretim...Ama olsun, zaman dursun, hep 5 yasinda, hep bebek kalin istiyorum bazen. Büyümeyin hic... Kasikla kosturalim pesinizden, gunde 500 defa "hadi" diyelim arkanizdan, bikalim, usanalim, bazen çekip gitmek isteyelim buralardan, ama yine de siz hic buyumeyin istiyorum bazen... Hep koynumuzda yatin, minicik elleriniz olsun hep avuclarimizin icinde... Biliyorum o kadar cok ozleyecegim ki mis bebek kokunuzu, o yuzden zaman dursun istiyorum bazen.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Bir Meleğin Doğum Hikayesi

Bloguma yazmayali tam 1 ay oldu. Cok yoğun, çok uykusuz, çok yorgun bir 1 ay... Daha önce de bunun gibi 1 ay yaşamiştim, ama bu seferki çok farkli oldu... Hem de taa en başından, ilk günden itibaren...

Tarih 11.11.2011
2. Defa epidural sezeryanla bebeğime kavuşacağım gün. Gayet rahat, heyecansız bir gecenin ardindan, sanki gezmeye gider gibi Tolga ve Eylül ile aheste aheste toparlanıp öğlen meleğimize kavuşacagımız Acıbadem Maslak'a doğru yola çıktık. Elimizde hastane için süslemeler, kurabiyeler, şekerler, bavullar, yiyecekler.. Sanki 1 aylığına ıssız bir adaya taşınırcasina 4 kişi 4 seferde arabadan odaya aktarabildi eşyalarımızı.
Odaya yerlestigimiz zaman butun sevdiklerim de yavas yavas geldi. Yanimda olabilen can dostlarim, ailem. Bana yeme-içme yasak olmasina rağmen kahvemi yudumlamaktan eksik kalmayarak sohbet, muhabbet eşliğinde odayı süsledik, fotograflar cektik. O kadar rahat ve mutluydum ki, sanki biraz sonra ben ameliyata girmeyecektim. Ama o rahatliğim hemsirem gelip, "Müge Hanım, artik hasta önlüğümüzü giymenin ve damar yolu acmanin vakti geldi" diyene kadar. Zaman bir anda hızla akmaya başladı ve 9 aylık bekleyişim bitmişti. Çok az kalmıştı kızımı koklamaya.Dakikalarca süren fotoğraf ve öpüşüp vedalaşma seanslarından sonra kendimi yatağıma yatmış herkese el sallarken buldum, ağlamak istiyordum bağıra çağıra ama yutkundum. Fırtına öncesi sessizlikmiş halbuki bu. Tolga yanıbaşımda gidiyorduk işte. Ona dezenfektasyon işlemleri yapılacağı için beni yanlız ameliyathaneye aldilar. O soğuk odayi, onlarca maskeli ve önlüklü doktoru, yan yana masaya dizilmiş onca ameliyat aletini görünce bir anda korkmaya başladım. Hem de nasıl korkmak. Anestezi uzmanim daha önce epidural iğnesi olduğum için kolaylıkla iğneyi yapacağını zannetmişti. Ama nafile, korkumdan zangır zangır titriyordum, iğneyi yapması için sabit durmam gerekiyordu, yaklaşık 20 dakika boyunca beni sakinleştirmeye çalıştılar. Yastıklar verdiler sarıldim, İmkansız, titremem ve korkum geçmiyordu. İlk doğumumda hissettiğim çekiştirmeleri, bastırmaları yine yaşayacagim, canim yanacak diye o kadar korkuyordum ki...Zavallı adam hangi ara iğneyi yaptı bilmiyorum ama sonunda epiduralim takilabilmişti. Ve uyuşmaya başlamıştım. Ameliyat masasina alindim, doktorum ve Tolgacim yanima geldi, ve onlari gorunce tam 2 bucuk saat boyunca akmaya devam edecek olan gözyaşlarim akmaya başladi. Sel oldu, yağmur oldu gözyaşlarım. Hem ağlıyor, hem de dakikada belki 30 defa "korkuyorum korkuyorum" diye sayıklıyordum. Tolga o kadar stres oldu ki benim halimden, bebegimiz dogduktan 1 dakika sonrasina kadar dayanabildi, sonra bayiliyordu az kalsin. Ve sonunda hastabakıcısından, hemşiresine kadar herkes saçlarımı okşaya okşaya "ağlama, korkma" tesellileriyle hiç bir şekilde canım yanmadan, dünyanın en acısız, ağrısız doğumuyla, dünyanın en eşsiz anına Allah'ıma şükürler olsun ki 2. Kere şahit oldum. Bebeğimizi gördüğümüz, kokladığımız ilk an yine muhteşem, yine anlatılamaz, yine bu dünyaya ait olamayacak kadar mucizevi, bin defa da yaşansa aynı tarifsiz duyguları hissettirecek kadar güzeldi. Bu sefer de "çok tatlı" diye ağlamaya devam ettim. Başından beri o kadar çok ağladım ki, gözyaşlarım nasıl kurumadı bilmiyorum. Sonra onu temizlemek için göturdüler, Tolga da fenalaştığı için dışarı çıkmak zorunda kaldı. Bu sefer de "yalnız kaldım" diye ağlıyordum :) Anestezi uzmanı bile sarılıp, elimi tutuyordu. Odaya her giren çıkan bir kez elimi tutup, saçımı okşuyordu. Sonra sanırım beni uyutmayı uygun gördüler ve sonunda koluma yapılan koca bir iğne beni huzura kavuşturdu... Ama sadece Uyanma odasinda geçirdiğim 45 dakika kadarlığına :) Hayal meyal hatırladığım uyanma odasında yarı uyanik yari baygin kurbanlık koyun gibi etrafı seyrederken, odama alınma vaktim gelmişti. Odama götürülürken beni orada bekleyen sevdiklerimi görünce gözyaşlarım tekrar akmaya başladı. Bu sefer de " bebeğim nerede" ve "onu bana hiç göstermediler" şikayetleriyle Alya bağrıma getirilene kadar devam etti...Onu bu dünyada ikinci kez kokladığım an, artık ağlamıyordum. Sadece çok ama çok mutluydum. Bitmişti işte, sonunda karnımdan çıkıp göğsüme konmuştu minik, minicik kelebeğim. Mis kokulu meleğim...
İlk doğumumdaki yaşadığım ağrılı süreç, yanımdaki kalabalıktan sıkılma, şaşkınlık, emzirmeyi bilmemenin vermiş olduğu endişe, deneyimsiz anneye birseyler öğretmeye çalışan hemşireler,hiçbiri ama hiçbiri yoktu bu sefer. Sadece mutluluk, mutluluk, mutluluk vardi. Sadece o ve ben vardık.

Bana göre,
İKİNCİ DEFA ANNE OLMAK, SEVGİNİN KATMERLENMESi DEMEKMİŞ.
BİR KADININ KALBiNiN YÜZÖLÇÜMÜ OLMADIĞININ KANITIYMIŞ.

10 Kasım 2011 Perşembe

Gidiyorum Şimdi Elimde Çanta...

Aylardir bekledigim gün geldi iste... Çantamiz hazir kapida, yarin istikamet hastane, kizimiza kavusmaya artik saatler kaldi.
Peki ben ne hissediyorum? En cok endişe, Eylül ne olacak endişesi. Becerebilecekmiyim(z) iki cocuklu ebeveyn olabilmeyi? Aradaki dengeyi kurabilmeyi? Ayni sevgiyi ayni şekilde aktarirken, onlara da kardeş sevgisini, paylasabilmeyi, rekabeti degil, sevgiyi ögretebilmeyi? Kendiliğinden mi oluşacak bunlar bilemiyorum. Hiç bilmediğim bir duygu kardeş olmak. Ama endişeleniyorum. Kızımın kalbinin kırılmasını istemiyorum...
Ve bir ameliyata gireceğim, ilki sanırım daha kolaydi. Sorumluluğum yoktu. Simdi arkamda bir cocuk var, bana birsey olmamali diye düşünüyorum.
Tüm bunların yaninda sevincim kalbime sığmıyor, bebeğimi koklamak için o kadar sabırsızlanıyorum ki...
İnsallah yarin endişelerim Alya'ciğimiza kavusacak olmanin heyecaniyla geçecek. Hepimiz için hersey yolunda gitsin. Dualarinizi beklerim :(((

8 Kasım 2011 Salı

Hamilelik Güncesi (37. Hafta)

Tahmin ettigimden daha kolay bir hafta oldu. 37. haftam da bitti. Gecen haftayla arada fark var elbette, belime ve alta vuran sancilarim sıklaştı. Gaz gibi gelen sancılar oluyor. Bebiş dışarı fırlayacakmış hissi belirginleşti. Karnım füze gibi öne doğru gittikçe büyüyor. Bütün teyze eşrafı bebegin erkek olacağı kanaatinde. Beni eskiden tanımayanlar "Ayy arkadan hiç birsey belli degil, karnın da sipsivri, oğlan geliyor oğlan" diyorlar. Halbuki bilseler benin kasanın ne kadar büyüdügünü :)))
Bu hafta çok gezinmediğim için belim fazla ağrımadı. Geceleri uyku çok ama çok zor, 10 dakikada yattiğim tarafim tümuyle uyuştuğu için durmadan uyanıp pozisyon değiştiriyorum ve dönmek çok zor oluyor. Neyse bu zaten alışık olmam gereken bir durum. Uykusuzluk ve ben kardeş olacağiz uzun bir süre. Geçen gün aklıma geldi. Eylül için 5 yildir uykularimin tadı tuzu zaten yok, Alya için de en iyi ihtimal 3 yıl desek, hayatimin 8 yılı kalitesiz uyku uyumuş olacağım. Sonra da neden yüzüm çöktü diye sorar dururum :)
Evet bu hafta son yazışım olacak hamilelik güncemi. Çünkü bugunu saymazsam dogumuma 2 gün var. Artık doğum hikayemi paylaşacağım inşallah.
Allah tüm hamilelere kolay doğum ve sağlıklı bebekler versin...

31 Ekim 2011 Pazartesi

Bebek İhtiyaç Lİstesi

Kendi deneyimlerime dayanarak ve sanki 40 gün annenin alışverişe çıkamayacağını varsayarak bu listeyi yazacağım. Eğer ülkede kıtlık yoksa, anne de doğumdan sonra bebeği büyüdükçe alışverişe çıkabilecek durumdaysa emin olun ki liste yeterli olacaktır. Kıyafet ve diğer tekstil ürünlerini yazmaya gerek görmüyorum. Kıyafetleri sadece hastane için yazacağım.

1) Bebek yıkama küveti (Özellikle bel sağlığınız için ayaklı olanını tavsiye ederim. Bazı ayaklarda küvet sepet gibi bir yere oturuyor ve küvet kalkınca sepet kısmı alt değiştirme masası gibi de kullanılabiliyor. Sıcak banyodan dışarı çıkmadan giydirebiliyorsunuz kuzuyu)
2) Çok gerekli olmasa da banyo termometresi. (Su sıcaklığını dirseğinizle de anlayabiliyorsunuz zaten)
3) Miniş için doğal banyo süngeri
4) Makas şeklinde olan tırnak makası. (Makas gibi olanlarla çıt çıt şeklinde olanlardan daha kolay kesebiliyorsunuz küçük tırnaklarını)
5) Yenidoğan cildine uygun şampuan, losyon , masaj yağı, pişik kremi
6) Ona özel bornoz
7) 2-3 paket yenidoğan bebek bezi. (Belki bez markası alerji yapabilir, bir anda stok yapmamanızı öneririm.)
8) Birkaç adet parfümsüz ıslak temizlik mendili ( Bu mendiller dışarısı için, evde olduğunuz zamanlarda su batırılmış pamuk ya da doğrudan su ve cildine uygun bir sabunla altını yıkamanız çok daha yerinde olacaktır)
9) Kulaktan ateş ölçer ( Gerçekten çok pratik)
10) Sağdığınız sütleri saklamak için makinenize uygun süt poşeti ya da en az akışlı biberon
11) Biberon -emzik için biberon sterizatörü ( Ben tezgahın üzerinde 30 tane alet görmek istemeyen biri olarak ilk bebeğimde her sefer kaynatarak steril etmiştim herşeyi. Ama bu sefer kullanacağım çünkü aletin kapağını açmazsan 6 saate kadar steril tutabiliyor biberonları. Alınabiliyorsa alınsın, daha pratik olduğu kesin ama illa almak gerek diye de bir zorunluluk asla yok.)
12) Biberon ısıtıcısı ( O da aynı şekilde, almıştım ama deep freeze den çıkardığım sütleri 40 saatte ısıtan o alet yerine biberonları kaynar suda çözdürerek kullanıyordum. Ama bu yöntemde ısı ayarı zor oluyor, her seferinde sütü elinize dökerek ısıyı kontrol ediyorsunuz, ısıtıcı makineler ise otomatik olarak gereken ısıda sinyal veriyor. Yine isteğe bağlı bir alışveriş kısacası)
13) Eğer hemen vermeyi düşünüyorsanız, bir kaç markanın farklı modelinden emzik, onları saklamak/taşımak için emzik kutuları ve yere düşmemesi için emzik tutacağı
14) Emzirmeden sonra gaz çıkarma seansında ağzından fazla süt geleceği ve ağzını omzunuza yaslayacağı için bir kaç adet omuz bezi- ağız tülbenti
15) Pusetine uygun yenidoğan bel destekli oto koltuğu
16) Evde ya da bir yere ziyarete gittiğinizde bebişi durmadan kucakta taşımamak için oyalayıcı müzikli dönenceli ana kucağı
17) Benim gerçekten hayati derecede kurtarıcım olan en önemli şey otomatik bebek salıncağı olmuştu. Onun sayesinde Eylül'ü durmadan kucağımda gezdirmekten kurtulmuştum. Doğduktan 1-2 hafta sonra full yatabilen ve ninni çalan salıncağa koyuyordum ve yalnız olduğumda o sayede banyo yapıp, işlerimi hallediyordum. Kucak seven bebekler için harika bir çözüm bence.
18) Bir kaç farklı model biberon ve yedek biberon emzikleri
19) Biberon fırçası
20) Burun aspiratörü ve eczanelerde satılan bebekler için deniz suyu (Bebeklerin burnu çok sık tıkanabiliyor aspiratör ve deniz suyu gayet gerekli, özellikle emzirirken burnunun  tıkalı olmaması lazım)
Kendiniz için
1) Bir kaç adet emzirme sütyeni (Hastaneden itibaren kullanacaksınız)
2) Hastane için mevsime uygun pijama ya da gecelik, terlik, sabahlık, kalın 2 çift çorap
3) Göğüs ucu kremi (Hamileliğinizin son haftalarında sürmeye başlamak iyi olacaktır. İlk bebeğimde kullanmadığım için göğüs uçlarım çok yara olmuştu.)
4) Göğüs pedleri (İlk günlerde değil de süt bollaşmaya başlayınca gerekli oluyor, çünkü sızıntı dışarıya çıkıyor)
5) Eve gelince kullanmak için bir kaç adet büyük boy hijyenik ped
6) Süt sağma makinesi (ister manuel, ister elektrikli alın ama mutlaka alın. Çünkü sağdığınız sütler hem daha fazla süt gelmesine sebep olacak, hem sizin bebeği birkaç saat de olsa başkasına verip uyumanıza ya da dışarı nefes almaya çıkmanıza yardım edecektir. Göğüste biriken fazla sütler mutlaka sağılmalıdır yoksa ateşe yol açabiliyor, benim başıma gelmişti eve geldiğimiz 2. gün)
7) Göğüs ucunu korumak için silikon uçlar. (Bebeğiniz bunlardan da emebiliyor, ilk başlarda göğüs uçlarınız emzirmeye alışana kadar birkaç defa bu kalkanlarla emzirebilir, yara olmasından koruyabilirsiniz)

Hastane için
Özel hastaneler herşeyi fazlasıyla zaten veriyorlar, yanınıza çöp almadan gidebilirsiniz aslında. Bebek bezi, tulum, eldiven, şapka, ıslak mendil kaldığınız sürece onlar veriyorlar. Diğer hastaneler için de şöyle yazabiliriz.
1) Mevsime uygun 3-4 adet tulum
2) Tulum içine 4-5 adet çıtçıtlı body (atlet ya da yarım kollu)
3) Yaz-kış farketmez ilk başta çok üşüdükleri için birkaç adet çorap, aynı şekilde mevsim farkı olmadan mutlaka şapka, birkaç adet eldiven
4) Pişik kremi
5) Alt temizliğinde kullanmanız için ıslak mendil
6) Dışarı çıkarken örteceğiniz battaniye, kışsa kalın mont tulumu
7) Kalacağınız günle orantılı bebek bezi, normal doğum için en fazla 10-15 adet, sezeryan içinse 20-25 adet civarı yeter de artar, yetmezse de eşiniz çıkıp alabilir zaten. (Özel hastane için yine gerek yok ama 2-3 tane çıkarken yanınızda bulunsun diye koyabilirsiniz)
8) Kendiniz için yukarıda yazdığım kıyafetlere ek olarak hijyenik ped, şampuan, kişisel malzemeleriniz, göğüs ucu kremi, silikon göğüs kalkanı

Bunların dışında kalanlar, daha sonra da alabileceğiniz, kişisel tercihinize kalmış eşyalardır. Örneğin nem makinesi kimisi için çok gereksizken bazı evler için kurtarıcı olmaktadır . (Bana çok lazım olmuştu, 5 yaşındaki kızım için hala kullanırım)
Ayrıca bazı doktorlar da yönlendirme yapmaktadır. Örneğin benim doktorum ilk zamanlarda ıslak mendil kullanmamamı, onun yerine kaynamış soğumuş su ve pamukla alt temizliği yapmamı, kulak çubuğuyla asla bebeğimin kulağını temizlemememi söylemişti.
Dönenceler, sesli oyuncaklar, çıngıraklar, yer oyun minderleri de zaten ilk haftalarda bebek için hiçbir şey ifade etmeyeceği için yazma gereği duymadım. Hayatının ilk günlerinde minik melekler için dünya sadece annesinin kokusu ve memesinden ibaret çünkü.
Bebeklerimize sağlıkla kavuşmak dileğiyle :)

Hamilelik Güncesi ( 36. Hafta)

Hop hop altın top şeklinde son günlerimi geçiriyorum. Hayatımın en şişko 2. dönemindeyim. Hamile de olsam şişmanlık sevimsiz, bir o kadar da zor. Zayıf olmanın ne demek olduğunu biliyorsan, ne kadar özgür ve hafif olduğunu da biliyorsun ve her kilonun hayatı ne kadar zora soktuğunu görüyorsun. Fazla kilosu olanlar ne olur zayıflayın :) :)
Bugün itibariyle son 10 güne girmiş bulunuyorum. Kızıma kavuşmak için sabırsızlıktan delirmek üzereyim.  Aklımı kemiren hain sorular yine beynimde gidip geliyor. Ne olduklarını yazmayacağım, zaten hamilelik geçiren her bayan bu soruların ne olduğunu gayet iyi hatırlarlar.
Ellerim, bacaklarım akşam üzerileri fark edilir derecede şişmeye başladı. Sabah taktığım yüzük, akşam gömülüveriyor parmağıma, bacaklarım da bazen o kadar şişiyor ki, resmen acıyorlar yürüyünce ya da elleyince. İlk hamileliğimdeki son haftalarda iştah kapanmasını malesef yaşamadım, tam tersi iştahım çok açıldı son zamanlarda, çok acıkıyorum, ve geceleri de yattığım zaman midemden acı su geliyor, hamilelik reflüsü denilen olay olabilir.
Hazırlıklara gelince... Alya'nın kalan birkaç eksiği de bu hafta tamamlandı. Gayet aklı selim bir şekilde alışveriş yaptım bu sefer. Hem nelerin gerçekten ihtiyaç olduğunu bildiğim için hem de ablamızdan kalanlar da olduğu için.
Bir kaç gün önce hastaneye anestezi uzmanıyla görüşmeye gittim ve ilk epidural sezeryan deneyimimde yaşadıklarımı, aklımdaki soruları paylaştım ve anestezi testleri için de son defa kanım alındı. Dün de daha önce dolu olduğu için bakamamış olduğumuz doğum için ayırtmış olduğumuz odaya bakmaya gittik.
Alya ise son kontrolünde keyifli görünüyordu. Bu sefer gelecek gibi görünmüyor, yerinden memnun dedi doktorum, nst ler de iyi. Hareketlere, dönmelere devam. Alyakız da Eylül ablası  gibi gerçekten hiç durmuyor. Nst yi takan hemşire bile söyledi, cihazın yerini 30 defa değiştirmek zorunda kaldı. Anne ve babalarına benziyorlar, biz de kıpır kıpır insanlar olduğıumuz için şaşılacak bir durum yok.
Şu anda 36 haftayı bitirmiş bir bebek olarak bütün organlarının gelişimi bitmiş durumda, günde 25-30 gr. alıyor.Akciğerleri için içerde 38. haftaya kadar kalması onun lehine. 38. haftadan sonra ise dünyaya gelen bir bebek dışarda günde 40 gr. civarı alırmış. O alsın bol bol, annesi de versin :)

24 Ekim 2011 Pazartesi

Hamilelik Güncesi (35. Hafta)

Hamileliğime damgasını vuran ne bel ağrısı, ne bacak ağrısı ne de uykusuzluk oldu. Kesinlikle mide bulantım ve ağzımdan eksik olmayan korkunç tat beni mahvetti, bitirdi... Gerçekten bıktım usandım, her an yatarken, sabah, akşam, 24 saat bu hisle yaşamak canımı çok sıkıyor. O kadar özledim ki normal yaşantımı, keyifle, tadını alarak, sadece acıkınca birşeyler yemeyi. Bu iğrenç bulanti ve tadı duyamayayım diye gerekli- gereksiz şeyler yemekten sıkıldım, boşu boşuna kilo alıyorum :((
Bu hafta geçen hamileliğimdeki gibi aynı haftada ellerim ve bacaklarım şişmeye başladı, sabah taktığım yüzük öğleden sonra parmağıma gömülüyor. Kasılmalarım bayağı sıklaştı. Günde 20 ye yakın hale geldi. Kendimi kocaman bir file benzetmeye başladım artık, karnımda dünyanın yükü var. Yatmak-kalkmak-gece dönmek çok zor, ama onlar bile bulantının yanında vız geliyor. Neyse Allah sağlık versin bebişimle bana, nasılsa bunlar çok yakında geçecek.
35. Haftam da bitti artık, son 2,5 haftadayım. Heyecanli günler beni bekler..
İmza: Havanın karanlığından ve Van depreminden dolayi depresif ve üzgün bir gününde olan ama aslında çok mutlu hamile anne.

20 Ekim 2011 Perşembe

Hamilelik Güncesi (34. Hafta)

Bu haftayı da geride bıraktım. Geçmiş haftalardan farkı pek yok gibiydi, yeni peydahlanan birşey yok çok şükür. Sadece bu hafta çok hızlı kilo artışım oldu. 2 haftada 1 kilonun üzerinde aldım. Kilo aldıran yiyeceklerden, karbonhidrattan ve şekerden uzak kalmaya çalışmama rağmen. Geçen hafta karnımın çok ağırlaştığını, yürümenin zorlaştığını yazmıştım. Tüm bunların nedenini 34+6 da gittiğim doktor kontrolünde öğrendim. Benim Alya bebeğim 3050 gr civarı olmuş. Daha önce 38+5 te 2950 gr.lık bir bebek doğurmuş olan ben tabii bu durumu ağır bacaklar, koca bir göbüş olarak hissediyorum. İşin en heyecanlı kısmına gelince, eğer Alyacık sıkılıp da daha erken gelmek istemezse 11 Kasım için tarih verdi doktorum. Bu hafta hastane şekerleri, süslemeleri vs. gibi işleri de bitirmiştik. Alya bebeğim istediği zaman gelebilir. Yeter ki sağlıkla gelsin, şu anda tek endişem bu...

Diş Perisi

Benim abla meleğim Eylül'üm 5. ayına girdiği ilk gün dişini çıkarmaya başlamıştı. O sabah kalktığımda pembiş alt damağını yaran bembeyaz bir pirinç tanesi görmüştüm. Nasıl bir heyecan olduğunu anneler bilir. Bebeğim sanki genç kız olmuştu :)
Aradan yıllar geçti. Şimdi 5 yaşında bir tatlı cadı kendileri. 5 yaşına girdikten birkaç hafta sonra arkadaşı Defne'le oynarken muşmula gibi bir suratla "Anne ben dişimle boyayı açmaya çalışıyordum, dişim kanadı" diye yanıma koşmuştu. İlk önce başımdan aşağı kaynar sular döküldü, kanayan ve sallanan bir diş, kimbilir ne yaptı da dişi o hale gelmişti? Hemen panikle diş doktorunu aradım ve o zaman gerçeği öğrendim. Kendi kendine o hale getirmesi imkansızdı, zaten düşecek olan dişin sürecini hızlandırmıştı.
Aradan 3 hafta gibi bir süre geçti ve bugün kızım okuldan hoplaya zıplaya elinde dişiyle geldi. Okuldaki aşkı hemşireye dişini çektirmiş ve kağıda sarılı eve getirmişti :))
Bu gece yastığının altına koyacağız ve diş perisi 3 haftadır sayıkladığı Barbie uçak setini getirecek. Kendisi o kadar çok heyecanlı ki...Diş perisiyle de ilgili milyonlarca sorusu var, diş perisi gerçekten var mıymış, hediyeyi o mu alacakmış yoksa biz mi alacak mışız, peri nereden bilecekmiş onun ne istediğini, periler oyuncakçılara gidemezmiş ki :))) ... Ağız tadıyla kızımıza oyun bile oynayamıyoruz.
Ben de üzümü ye bağını sorma dedim cingöze. Biz yatarken dişimizi yastığının altına koyalım, diş perisine de hangi oyuncağı istediğini söyleyelim, bakalım ne olacak, gerisini boşver dedim.
Bizim diş perimiz sakallı ama :) Babamız iş dönüşü siparişi aldi, gece yatağın altına yerleştirecek. Bir macera da şimdilik böyle sona erecek...

Anneliğe Dair

Anneler neden çocukları 2 kaşık daha fazla yesin diye sofralarda ter döker? Neden minikler hasta olduklarında hayat kabusa döner? Neden düşüp ağladıklarında içleri parçalanır? Neden onların saç teline zarar vereni cezalandırmak isterler?
Anne yüreği başkadır çünkü. Anne karnındaki bebeğe daha rahme düşer düşmez bağlanıverir. Ve aradan kaç yıl geçerse geçsin insan bebektir hala annesinin yüreğinde.
Büyütürsün ne emeklerle, 20'li yaşlarına getirirsin, hayatının en kıymetlisidir o. Ne hayallerin vardır onunla ilgili, gelecekle ilgili. Daha paylaşacak ne çok şey vardır...
Ama hepsi bir gün bir hiç uğruna yarıda bırakılır. Kim tarafından? İnsan bile olmayan kansızlar tarafından.
Yeter artık...
Artık vatan sağolmasın...
Gencecik ana kuzuları sağolsun. Gözlerinden yaşlar süzülen babalar sağolsun. Düşüp de bir yeri acır diye evlatlarını bisiklete bile bindirmeyen anaların yürekleri sağolsun.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Hoşgel Alya :)

34.haftama girerken arkadaşlarım Ceyda, Aslı ve Zeynep, Alya için baby shower partisi düzenlediler. Davetlileri ayarlamaktan, süsleme ve yemeğe kadar herşeyi harika bir şekilde yaptılar. Baby shower bizim geleneğimizde yok ama bence anne adayına moral veren, tüm gün boyunca hamilelik ve bebeklerle ilgili sohbetlerin yapıldığı çok tatlı bir gün. Şahsen kendi adıma bulunmaktan en hoşlandığım kutlamalardan biri "Hoşgeldin bebek" partileri. Bütün arkadaşlarım için de zevkle organize edebileceğim bir gün.
Biz de güzel mamalardan yiyip, bebekler ve çocuklar hakkında bol bol sohbet ettik, koca göbüşümle fotoğraflar çektirdik. Canım organizatörlerimi ve o gününü bana ayırıp gelen tüm arkadaşlarımı çok seviyorum.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Hamilelik Güncesi (33. Hafta)

Allah'ım sanırım bana biraz acıdı ve sabah 4' te uyanmalarım bu hafta son buldu. Bunun keyfini çıkarmam lazım, 1 gün bile kâr :)
Benim göbüş aldı başını gitti. Eylül' e hamileyken sanırım 36. Haftada falan bu kadar kocamandı.
Alya bayağı güçlenmeye başladı, artık vuruşları ve dönüşleri daha kuvvetli. Mesela bunu yazarken demin kucağımdaki ipad'e bir vurdu, 5 cm ileriye fırladı alet ;)
Minnoş dirseğiyle dönerken derimi yırtacak gibi oluyor.
Bazen yürürken ciddi anlamda penguen gibi yüruyorum. Karnım şimdiden çok baskı yapıyor ve yürümek zorlaşıyor. Ayrıca sık sık braxton hicks kasılmalarına maruz kalıyorum. Gün içinde 10 dan fazla oluyordur sanırım ama düzenli olmadığı için telaşlanmıyorum.
Midem hala beni rahatsız ediyor, ağzımdaki pas tadi devam. Sabahları aç kurt gibi uyanıyorum. Her sabah yumurtayı, öğlen ve akşam eti seve seve mideye indiriyorum :) Bu kadar proteini ilk hamileliğimde bile almamıştım, hatta o zaman etten ve yumurtadan nefret bile etmiştim. 2 hamileliğimin birbiriyle gerçekten alakası yok.
Akşamları erken uyku bastırmaları peydahlandı, ilk 3 aya geri döndük sanırım. Ama pek erken yatamıyorum, canım istemiyor. Bazen Eylül'ümle uyuyakalıyorum. Aslında artık bol bol dinlenmem lazım ama yapacak binlerce iş var ve ben ciddi anlamda dinlenmeye zaman bulamıyorum. Özellikle Lülüş' ün okulu inanılmaz vaktimi aldı, neredeyse her gün genel-özel toplantıları var.
Bu hafta ilk defa adam gibi alışveriş yaptım minik meleğime. Eksikleri artık tamam gibi. Sırada kıyafetleri yıkayıp, dolabına yerleştirmek var.
Haftaya dr. kontolüm var. Nst ye bağlanacağım ve artık doktoruma her hafta gitmeye başlayacağım. Artık sona çok yaklaştık. Heyecan dorukta!!!

Hamilelik Güncesi (32. Hafta)

Ah uykusuz geceler ahhhhhh!! Bittim öldüm iki haftadir. Zombi gibi dolaşiyorum. Gündüzleri biraz şekerleme yapmasam düşüp bayılabilirim. Akşam 12 de yatip, defalarca tuvalete kalkmak ve sabah saat 4 sularinda uyanmak!! Kabus gibi. Karnım da iyice büyüdü, her geçen gün ağırlaşıyor. Yattığım yerden zor kalkıyorum :))
Bu hafta büyük meleğim Eylül' ümün yeni odası geldi, küçük meleğimizin de odası boyandi ve iki odamız da ufak tefek eksikler dışında hazır hale geldi. Bayağı yorucu ve yoğun bir hafta geçirdim. Alya'ciğima olan hasretim odası da bittikten sonra iyice artti, mis kokulu odasına girdigimde onu kucaklamak için o kadar sabırsızlaniyorum ki :)))
Alyosh' a gelince, hala yeri bol sanırım çünkü hareketlere full devam. Geceleri benle beraber döndüğüm zaman bile aynı anda uyanıyor, aynı anda uyuyor, yoldaşım benim :)
Bu haftadan itibaren kilo alması da hızlanacakmış (günde 20-30 gr. civarı), derisi de yağlanmaya başlayacak ve yavaş yavaş buruşuk halinden kurtulacakmış. Güzelleşsin bakalım kleopatra :))

29 Eylül 2011 Perşembe

Organik Anne

Sağlıklı yaşam sevgisi bana annemden geçti. Küçüklüğümden beri evimizde börek, kek, kızartma, tatlı, kola, meşrubat yerine sebze yemekleri, beyaz et ve zeytinyağlılar oldu. Otlamaya bayılım :))Ve böyle yaşamayı gerçekten çok seviyorum.
Aynı şekilde kullandığım kozmetik ürünlerinin de doğal olmasına dikkat ediyorum. Hamile bir anne olarak neler kullandığımı paylaşmak istedim...

Kızım için doğduğundan beri Baby Burt's bees ürünlerini kullanıyorum. Hassas ve atopik cildini hiç rahatsız etmedi. Şampuanı, bebek yağı ve losyonu harika. Tek kötü yanı Amerika'da satılıyor. Fiyatları çok uygun. Gidenlere ısmarlayın derim.

Yine kızım için karışan tatlı lülelerini açmaya yardımcı Trukid cool conditioner kullaniyorum. Organik ürün, eczanelerde var.

Ve onun minik süt dişleri için diş macunu olarak nenedent kullanıyoruz. (Tabii o market raflarında üzerinde çizgi film kahramanları olan diş macunlarina yapışıyor)

Ayrıca her derde deva bitki özlü Arnica kremimiz var. Çarpmalar, morluklar, şişlikler için birebir. Ve neosporin.. organik bir madde değil ama böcek sokması, kesilme gibi acil müdaheleler için antibiyotikli krem. Acıyı da azalttığı için minikleriniz için çok lazım.

Kendim için ise içinde korkunç madde sodium laureth sulfat olmayan organix marka şampuan ve saç kremi kullaniyorum.

Ayni markanın saçlari güçlendiren ve dökülmeyi önleyen Moroccan Argan oil serisini şiddetle tavsiye ederim. Bende mucizeler yarattı diyebilirim :))

Onun dışında kendiniz ve bebeğiniz için Bella B. , Earth Mama-Angel Baby ürünlerini kullanabilirsiniz.
İnsan sağlıgına en zararlı maddelerden biri şampuan ve diş macunlarına çok köpürmesi için konan madde. Unutmayın ne kadar fazla köpük, o kadar kanser!!!
Hepimize sağlıklı, güzel günler dilerim :))

28 Eylül 2011 Çarşamba

Hamilelik Güncesi (31. Hafta)

31. Haftam da geçti gitti, bu haftaya uykusuz geceler damgasini vurdu malesef. Gece 4 defa tuvalete gitmek yetmezmis gibi bir de 5 gibi uyanip bir daha uykuya dalamamak beni öldürdü. Bari bebek gelmeden uykuya hasret kalmasaydim :((( Sabahlari da 7 buçukta başlayan okul koşturmaları üzerine tuz biber oluyor. Yorgunum dostlarım yorguuuuunnnn!!!
Bu hafta canım doktoruma gittim. Benim bebek aşığı, cool doktorum. Ayni benim gibi telaşsız, rahat, pozitif. Herşeyin çok iyi olduğunu müjdeledi ( Maşallah demeyi unutmayalım ) ve Alya'nın 2100 grama ulaştığını söyledi.
35. haftaya girerken tekrar ziyaretimiz var. Yolun sonu gitgide yaklaşıyor.... :)))

21 Eylül 2011 Çarşamba

MeloDRAM Kraliçesi

Bence ağır melodramlarda başrol
kadın oyuncuları hamilelerden seçilmeli :) İlk haftalarda karın da belli olmuyor zaten, kimse anlamaz. Sonraki bölümlerde de evin umarsız küçük beyi tarafından hamile bırakılır. Göbeği saklamaya da gerek kalmaz.
Ah şu hormonlar, benim gibi sert duruşlu, ağlamayı çocukluğundan beri sevmeyen insan evladını nasıl da sümüklü böceğe çevirebiliyor anlayamadım gitti. Tamam kalbimiz de taş değildir, duygusalımdır, kalbim sıcacıktır, sevgi doludur, yufka yürekliyimdir ama ağlamayı da sevmem
işte!!
Peki ya şimdi? En aptal dizi, en gereksiz şarkı, en komik kavuşma- sarılma- ağlama sahneleri, sokaktaki zayıf kediler, aç köpecikler, haberlerdeki, gazetedeki hasta çocuklar, fakir insanlar, yaşlılar beni deli gibi ağlatabiliyor. Ve sonra nasıl da oluyor bu kadar minik bir şeye ağlayabiliyorum diye ağlıyorum, dipsiz kuyu gibi yani.
Alınganım, ağlamaklıyım, sulugözüm. Hatta iki hamile bir olunca gözyaşları sel olur Müge-özlü-sözünü, canım arkadaşım Ceyda' yla sezeryan olacağı bir önceki gün buluşup ayrılırken, iki hamiş birbirimize sarılıp dakikalarca hıçkırarak ağlayıp tasdiklemiştik ;(( Off off.
Bütün muhtaç bebeklere, çocuklara, hatta hayvanlara annelik yapmak istiyorum şu an.
Gözyaşım gözümün kenarında hazır olda bekliyor, herkesin haberi ola.

Hamilelik Güncesi (30. Hafta)

Ohhh sonunda 30'lu haftalara adım attım. 29. Haftadan beri hayatımda cok büyük değişiklik olmadı, ama gerçekten uzun süre ayakta kalmak, yürümek belimi mahvediyor.
Bu hafta Eylül'cüğümün okulu tamamen açıldı ve sabah erkenden koşuşturmayla başlayan günlük maceramız, onu okula bırakma, eve dönmeden saatlerce çıkmasını beklemek ve akşam pestile dönmeyle sona eriyordu. Neyse ki 1 hafta sonra servise gitmek istedi Lülüş ve ben de bütün gün sokaklarda dolanmaktan kurtuldum.
Bebişime gelince, sanırım kendisi hayatından memnun, hala çok fazla hareketli, ve çok fazla hıçkırıklı :) Henüz çok büyük olmadığı içn hareketleri canımı yakmıyor, deneyimli anneler son haftalardaki vuruşların ne olduğunu çok iyi bilirler :) Dayak yememe birkaç hafta daha var...
Beslenmeme dikkatim had safhada, az ama öz besleniyorum, yarım kilo almışımdır 2 haftada. Bol bol yumurta, peynir, et, tavuk, balık yiyorum. Canım çok çektiği için şeftali, kırmızı erik, bol yeşillik özellikle nar ekşli cevizli semizotu salatası yiyorum sık sık. Kahvaltıda mutlaka yeşil biber ve domates tüketiyorum. Pilav, şekerli gıdalar, makarna, yağlı yiyecekler, şekerli meyveler ara sıra dışında yemiyorum. İlk aylarda aldığım gereksiz kiloları malesef çok dikkatli olarak dengede tutmam gerekiyor.
Ben hamileliği asla her şeyi yiyebileceğim, sınırsız besin alma özgürlüğümün olduğu bir süreç olarak görmüyorum. Hayatta her zaman olduğu gibi dengeli ve sağlıklı ve dikkatli beslenmek lazım, çünkü vücudumuzu ve sağlığımızı sokakta bulmadık...

9 Eylül 2011 Cuma

Hamilelik Güncesi (29. Hafta)

29. Haftam da geride kaldı. Bu hafta en büyük gelişimi gösteren bel ağrım oldu. Belki çok ayakta kaldığım, oradan oraya koşuşturduğum için fazlasıyla bel ağrısı çekiyorum. Okulumuz açıldığı için bayağı yoğun bir hafta oldu. Sabahın erken saatlerinde sokaklara döküldük ve Eylül' ü beklerken fazla ayakta kaldığım için dinlenmeye fırsat bulamadım.
Onun dışında keyfim yerinde. Alya hala çok hareketli, en keyif aldığım şey sırt üstü uzanıp karnımı seyretmek. Çok sık hıçkırıyor, üzülüyorum o zaman çünkü ben hıçkırmayı hiç sevmem :)
Hafta başında doktor kontrolümüz vardı. Alya bebek çok çok iyi maşallah. Ayrıca başından beri büyük bir bebek olarak gidiyor. 1500 gr'ın üzerinde olmuş. Tonton kızım benim. Ama ne yapsa benim çok büyük olmayan karnımdan 3500 gr'ın üzerinde bir bebek çıkamaz sanırım. Zaten önemli olan da kilo değil sağlık.
Benim de kan-idrar tahlillerim iyi çıktı. Kan aldırmaktan nefret eden bendenizin sadece son haftalarda anestezi testleri için kolu delinecek o kadar, sonra bittiiii:)))
Artık bu haftadan sonra Alya'nın bütün ihtiyaçlarını yavaş yavaş tamamlamam gerekiyor. Bu ay sonunda odası bitmiş olacak. Mobilyaları yerleşmeden önce odası boyanacak, ablasının güzel bebeklik kıyafetleri seçilecek, eksikler alınacak. Bunun için anneanneciğin Bodrum tatilinden dönmesini dört gözle bekliyoruz. Zaten Eylül'cüğümle gezenti anneanemizle dedemizi çok özledik. Gelsinler artık!

7 Eylül 2011 Çarşamba

Yeni Okulumuz

Dün yeni okulumuzda ilk günümüzdü. Eylül 3 yaşında yarım gün olarak başladığı okul macerasına, geçen sene tam gün sorunsuz olarak devam etti. 2 defasında da başka okullara gitti, ve bu onun 3. ama sanırım liseye kadar son okulu olacak. Tabii memnun kalırsak :) Bu okulun aksine diğer okulları küçük birer villada 3-5 sınıflı butik tarzında ana okullarıydı. İkisini de çok ama çok sevmiştik. Fakat bu okulumuz seneye ilkokula geçiş yapacağından aynı kampüs içinde farklı binada diğer okullarına nazaran kocaman sayılabilecek bir anaokulu.


Bana yabancı bir okul değil çünkü ilkokul 1 den, lise mezuniyetime kadar okuduğum okul. Bu yönden çok duygulanıyorum kızımı götürdüğüm zaman...
 



Yeni okula başlamak ilk zamanlarda çok stresli bir iş oluyor, yaşa göre alışma süresi değişiyor. 3 yaşında yaklaşık 15 gün kadar zorluk çekmiştim, kapıda sürünmüştüm. Eylül' cüğümün ağlamalarını hala unutamam.Çok zordu, çoook. O içerde ben dışarda ağlıyorduk. 4 yaşında başlarken sadece 3-5 gün sürdü,onunla içeri sınıfa girmemi istedi bir hafta boyunca. Yaklaşık yarım saat beni yanında gördükten sonra bir şekilde sıvışıp dışarı kaçıyordum. Ama bir haftanın sonunda alışmıştı. Bu okulda bunlardan korktuğum için geçen seneden beri her fırsatta 5 yaşında yeni okula başlayacağını ona anlatıp durdum. Artık beynine kazılmıştı çocuğun 5 yaş okulu.





Dünkü ilk günümüz sınıfa el ele girerek başladı. Öğretmenimiz bizi karşıladı, sonrasında ise beraber çeşitli faaliyetler yaptık. Eylül tabii ki biraz çekingen, benim gitmemi istemedi, kolumun altından pek ayrılmak istemedi. Sonra dışarı çıktık ve saatlerce o bahçe senin bu bahçe benim kenarda köşede ne varsa keşfettik. Bir sürü de arkadaş edindik.





Bugün ise okula giderken her ne kadar "Anne sen bugün git, ben yalnız kalacağım sınıfta" dese de, sınıfa girince yine kolumun altına saklandı, sınıfta yaptıkları masa başı faaliyetine katılmak istemedi. 5 dakika sonra biraz daha açılıp olaylara uzaktaki masadan da olsa katıldı.




Sonra tekrar kurtarıcımız bahçeye çıktık ve bahçede sınıftaki arkadaşlarıyla doyasıya oynadı.






Bu hafta boyunca sınıfta çocukları her gün ayrı 5 kişilik gruplar halinde tanıştırıyorlar.. Her gün yeni 5 kişi. En son Cuma günü bütün sınıf toplanacak. Bakalım asıl önemli gün olan Pazartesi ne yapacağız? Pazartesi gerçek anlamda okulumuz açılacak ve sanırım biraz zorlu bir hafta olacak :(((

6 Eylül 2011 Salı

Prensesin Partisi

Eylül için yaptığımız parti sonunda geldi de geçti bile. Heyecanla 4 yaş partisinden beri bu partiyi bekleyip duruyordu. Doğum günü partileri onun için hayattaki en büyük eğlence :)


Çok kalabalık değildik ama bu doğum günümüzde 29 haftalık hamiş olduğum için biraz yoruldum açıkçası. Bir gün önce Eylül ile son alışverişlerimizi tamamladık. Pasta malzemecisinden şeker hamuru, gıda boyası ve kalıp alıp akşam Lülüş'le çeşitli kurabiyeler yaptık, biraz eğlendik biraz yorulduk. Uzun bir süre kurabiye yapar mıyım bilemem. Ya acemi olduğumdan ya da hamile olduğumdan kurabiye yapma işi beni mahvetti :)



      
Ertesi gün de son ikramları, masaları, dekoru hazırladık ve misafirlerimizi beklemeye koyulduk.




Anne-babalar, 1 minicik erkeğimiz, 1 koca oğlumuz ve bütün kızlar tek tek toplandı, Sinderella ablamız geldi ve parti başladı. Kızlar çok eğlendiler çünkü abla onların yüzlerini boyadı, çeşit çeşit oyunlar oynattı, dans ettirdi, yarışlar yaptırdı.
 










Sonra ise pastamız kesildi ve parti kızları elleriyle pastayı yemeye koyuldular. Pastanın ardından benim favorim olan pinyata patlatma oyunu oynandı ve içinden saçılan şekerlemeler kızlar tarafından tek tek yerlerden itinayla toplandı :) 








Oradan oraya uçuşan, zıp zıp dans edip, çığlıklar atan ekip için artık parti bitmek üzereydi. Ve birkaç saat sonra bütün prensesler evlerinin yolunu tutup güzellik uykusuna daldılar.



İşte bir yaşı da böylece geride bıraktık. Kızımı ve arkadaşlarını çok seviyorum. Umarım hayat boyu hep elele olurlar...

1 Eylül 2011 Perşembe

Hamilelik Güncesi (28. hafta)

   7. ay da geride kalmak üzere, artık 28 haftalık bir bebek var göbüşümün içerisinde. Elleri, kolları bacakları hiç durmuyor, minik dizlerini, dirseklerini çok iyi hissedebiliyorum. Günün büyük bir kısmını hareket ederek, dönerek geçiriyor. O hareket ettikçe karnım da sağa sola, aşağı yukarı yamulup duruyor. 
   Detaylı ultrasonumuzu çeken Prof. Dr. Atıl Yüksel sırt üstü yatmanın hiçbir sakıncası yok dedi ama ben yine de geceleri en çok sol sonra da sağ yanıma yatmaya çalışıyorum. Ama sanırım Alya bundan nefret ediyor. Ne zaman ben yana dönsem birden sıçramaya, hoplamaya başlıyor. 
   Bu hafta itibariyle 10 kilo almış bulunuyorum. Her ne kadar sebep çok güzel de olsa kilo almak beni üzüyor. Daha az kilo almak mümkündü, malesef  beceremedim. 2 hafta boyunca kilom sabit kalıp bir anda artış gösterebiliyor. Karnım koskocaman bir balon gibi şiş. Akşama doğru karnım gazla beraber iyice genleşiyor ve neredeyse iki katına çıkıyor. Sabahları kalktığımda yarı yarıya bir göbekle uyanıyorum. Bağırsak tembelliğim de tam gaz devam. 3-4 günü bulabiliyor malesef.
   Geceleri yaptığım tuvalet ziyareti birazcık hayatımı kabusa çeviriyor. Yat-kalk serseme dönüyorum. Bu hamileliğimde çok erken başladı, 4. ayın başında, halbuki Eylül de 8. ayda geceleri sık sık kalkmaya başlamıştım.
   Geçen haftadan beri belim ayakta kalınca ağrımaya başladı, ayaklarım ve bacaklarım arada şişiyor. Gün içinde 20 dakika da olsa uzanmak çok iyi geliyor. Dün yaptığımız uzun hayvanat bahçesi yürüyüşünden ve sonraki Bauhaus turundan sonra bugün kalçamda korkunç bir ağrıyla uyandım. Bütün gün yatmak zorunda kaldım. Sanırım bel fıtığım hortladı.
   İştahımda anormallik yok, sık sık yemem gerekmiyor, ama acıkınca yemezsem midem bulanıyor. Ama olsun, Allah'a şükürler olsun, ben yine de mutluyum, mutluyummm, mutluyummmmmm.. Kızıma kavuşmak için sabırsızlanıyorum. Bu hafta onu göreceğiz. Bakalım kaç kilo olmuş??
   

Hamilelik Güncesi (20-28 hafta arası)

   Sonunda mide bulantım çok azaldı. Sisler perdesi aralandı ve yüzüm gülmeye başladı. 4. ayın sonunda 10. evlilik yıldönümüzde harika bir Fransa tatili yaptık, balayımızdan daha güzel geçti. 4 gün boyunca yürüdük de yürüdük, sanki hamile olan ben değildim, ayaklarıma kara sular indi ama ben çok mutluydum :)
   Karnım belirginleşti, ama dışarıdan tanımayan kimse hamile olduğumu fark etmiyordu. Artık kusmuyordum ve hamileliğin balayı denilen 2. trimester a girmiştim. Allah'a şükür hiçbir şikayetim yoktu. Tek kötü şey gereksiz kilo almıştım. 5 ayda 6 kilo almıştım, çünkü midem bulandıkça onu bastırma içgüdüsüyle hep peynir, ekmek, galeta gibi yiyecekler yemek zorunda kaldım.
   21. haftama kadar sadece çok yürüyünce hafif ağrıyan bacaklarım ve gecede en az 3 defa tuvalet için kalkmam dışında hiçbir sorunum olmadı. İlk hamileliğimde yaşadığım korkunç acı veren gece bacak krampları belki bu sefer elimde sopayla beklediğim için gelmedi :) Ne kadar da şanslıydım, bir yandan daha zor, bir yandan da daha kolay geçiyordu 2. hamilelik. Bebişim çok ama çok hareketliydi. Benim de en sevdiğim şey yatıp onun hareketlerini dinlemek oluyordu.
   22. haftamda annemlerin yanına Bodrum' a 10 günlük bir tatile gittim ama ilk defa hayatımdan Bodrum'dan nefret ettim. O kadar sıcaktı ki, gündüzleri 42 dereceye çıkan sıcaklık beni mahvetti. Bacaklarım şişti, geceleri uyuyamadım. Bebek biranda  mesaneme çok baskı yapmaya başladı, acıyla karışık büyük rahatsızlık veriyordu. İstanbul' a dönünce rahatladım, burası da çok sıcaktı ama Bodrum gibi değildi.
   23. haftada detaylı ultrasona girdik, biraz stres olmuştum ama sonra herşeyin yolunda gittiğini öğrendik ve çok mutlu olduk. Ondan 2 gün sonra da minik kızımızın adını Alya koyduk.
   25. haftada kendi doktorumu ziyarete gittik, şeker testi yaptık, sorun çıkmadı. Alya 1050 gr. olmuş. Çok hızlı geçen bir Ağustos yaşadım. Ve bir baktım ki 28. hafta gelmiş.

Hamilelik Güncesi (1-20 hafta arası)

   Malesef  blog yazmaya geç başladığım için haftalık serüvenimi yazmakta da geç kalmış oldum. O yüzden 28. haftama kadar olan kısmı bir yazıda özetlemek istedim.

   İstenen ve planlanan bir bebeğin, biraz şaşırtıcı bir biçimde erken bir zamanda gelmesi bizi çok sevindirdi. Onu istiyorduk, artık zamanı gelmişti, karar  verilmişti bir kere. Ama birden yükselmeye başlayan hormon seviyemin cilvesiyle 6. hafta civarı, "Sanırım ben tekrar anne olmaya, tam rahatlamaya başlamışken tekrar uykusuzluğa, yorgunluğa hazır değilim" demeye başladım. Mutsuzdum, midem korkunç bir biçimde bulanıyordu ve kasıklarımda regl ağrısının 10 kat şiddetlisi ağrılar vardı. İlaç da alamadığım için ağrılar ve hormonlar yüzünden akşamları bir köşede kıvrılmış kedicikler gibi gözyaşı döküyordum. Tolga da zavallı beni nasıl teselli edeceğini bilemiyordu.
   Acaba Eylül'e kötülük mü yapmıştık? Acaba bir çocuğa daha nasıl annelik yapabilecektim? Akıl sağlığım yerinde kalabilecek miydi? gibi yüzlerce soru vardı aklımda. Neyse ki yaklaşık bir-iki hafta sürdü hamileliğe  psikolojik olarak alışmam. O kolay oldu, bebeğimi kabullendim. Ama asıl zor olan fiziksel olarak alışmak oldu.       Hatta çok zor oldu, o kadar çok mide bulantısı çektim ki, sadece bunu yaşayanlar bilebilirler. Mide bulantımın yanında hiçbirşey beni etkileyemiyordu, karın ağrılarım, korkunç gaz sancılarım bile vız geliyordu.
   Kokulardan nefret ediyordum, keşke bir burnum olmasaydı. Çocuğumun kokusu, kocamın kokusu bile ağır geliyordu bana. Doktorum metpamid verdi, işe yaramadı. Ağzım litrelerce tükürük üretiyordu, paslı demir yalamışım gibi korkunç bir tad vardı. Eti Formun mısır-pirinç patlağı biraz olsun iyi geliyordu. Her saniye kusmanın eşiğinde dolaşmak hayatı gerçekten zindan etti bana. Bazı geceler boğazım ağrıyana kadar çıkarttım. (Ve malesef ilk hamileliğimin aksine bu 5. aya kadar sürdü.)
  14. hafta doktorum bebeğin büyük ihtimalle kız olacağını söyledi. Elbette ki babası bir de oğlu olsun istemesine rağmen kızımızın bir "KIZKARDEŞİ" olacağı için çok sevindik.
   2. meleğimin hareketlerini ise yine erken hissettim. 16. haftamda karnımda fingir fingir oynayan minicik bir kız vardı.
   Yiyeceklere gelince asla kızartma, ağır, yağlı yiyecekler yiyemedim. Her sabah mutlaka yumurta yedim. Bol peynir, tost, et, tavuk ve avokadolu salata yedim. Nedense durmadan greyfurt yiyordum. Geceleri bir anda mutfağa kendimi zor atıp greyfurt kesmeye başlıyordum. Kilolarca yemişimdir. Hatta sonradan öğrendim greyfurt çok iyi bir folik asit kaynağıymış. Ilk aylar için çok gerekli folik asiti de herhalde vitamin dışında greyfurttan sağlamışımdır :) Zaten sonra dayanamayıp doktorumun da izniyle bulantımı arttıran demir hapı ve elevit denilen baş belasını da bıraktım. 6.aya kadar kullanmadım.
   

İyi ki Doğdun Melek

5 yıl önce tam bugün şu anda bilgisayarımın gösterdiği saatte kavuştuk kızımıza. Mutlu, heyecanlı, biraz korku dolu, yağmurlu bir 1 Eylül öğleden sonrası. Bütün sevdiklerim yanımda, ailem, dostlarım, sarılarak gittik ameliyathaneye. Ve babasıyla beraber şahit olduk o unutulmaz ana. Bir insanın hayat boyu görüp tadabileceği bence en "eşsiz" ana. Bize ait olan en değerli varlıkla ilk tanışmamız, doktorum Melih Gündüz'ün minik Eylül' ümüzü karnımdan çıkarır çıkarmaz " Merhaba anneeeee" diye bize göstermesiyle oldu.
Belki çabuk geçiyor ama kolay büyümüyorlar. Artık eski fotoğraflarımdaki dinç bakışlarım yok ama 5 yaşında, sevgi dolu, akıl küpü, bizimle herşeyi konuşabilen, dışa dönük, hareketli mi hareketli, yerinde oturamayan bir meleğimiz var.
İyi ki de var... Meğer o yokken ne tuzsuzmuş hayat, ne tatsızmış. Ne yaparmışız ki biz? Neyi bu kadar severmişiz?
Canım kızım, sen hep pırıl pırıl ışık saç etrafına, hep böyle neşeli ol, o kadar neşe dolusun ki, hayat boyu gülsün gözlerinin taaa içi. Kızıyorum sana çoğu zaman kıpır kıpırsın, bıcır bıcırsın, beni yoruyorsun diye. Ama enerjin, hayat sevgin hiç bitmesin, sağlıkla, mutlulukla ışılda hep.
SEN bizim en kıymetlimizsin, birtanecik kelebeğimizsin. Güzel yaşlara, hep beraber...

28 Ağustos 2011 Pazar

Kardeşim, Canım

Annemin çocukluğuma dair anlattiği ve benim aklımda kalan anılardan biri de oyuncak bebeklerimi durmadan kadıncağızın kafasına fırlatıp "Ben bunların gerçeklerini istiyoruuummm!!" diye yırtınmam olurmuş. Hatırlıyorum bir kardeş için ölüp bittiğimi. Nasıl bir abla olurdum, kardeşim olunca neler hissederdim hiç bilmiyorum ama kardeş istiyordum işte! Her kalabalık aile içimi sızlatırdı. Mutlu bir ailemiz olmasına rağmen evimiz çok sessiz gelirdi bana. Belki de annem çalıştığı için yalnızlık çekerdim, hep özenirdim kalabalık evlere. Hala da kardeş özlemi çeker dururum. O yüzden hep derdim kendi kendime kardeş şart diye.
Eylül'ümuz doğduktan sonra kısa zaman içinde kardeş yaparız diye düşündük, ama geçen zamanla beraber rahatlık tatlı gelmeye başladı. Tekrar eski yaşamımıza yakın yaşamak " E biraz daha bekleyelim canım, nasılsa Lulush daha küçük" dedirtti. Ama daha sonrasında gelen terrible two- hatta three sendromları hayatı biraz kabusa çevirip " Amaaaannnn ne kardeşi, bir çocuk daha olursa kafayı üşütebilirim" dedirtmeye başladı.
Ve Eylül 4 yasına gelene kadar annemin tüm "hadi, hadi" lerine rağmen kardeşin "k"sini aklımdan bile geçirmedim.
Sonra ansızın canım arkadaşım Ceyda'nın 2. bebek haberini aldık :) Harika, çok heyecanlı bir haberdi bu. 2. defa anne olacaktı, Ceylincik ABLA olacaktı. Tolga'yla aklımiza kurt düşmüştü bir kere, Eylül'ün de artık her lafımızı dinleyen, hiç bir zorluğu olmayan bir çocuk olduğunu ve arada "Ben kardeş istiyorum" isteğini de göz önüne alarak biz de bu yola girmeye karar verdik. İşte 28 hafta oldu bile.
Beyninde biraz olsun kardeş kemirgeni olan anneler, eğer tüm şartlar müsaitse zaman çok fazla geçmeden kalbinizin sesini dinleyin derim. Zorluklar nasıl olsa unutulacak, geriye canyoldaşları kalacak.